25 Nisan 2012 Çarşamba

SINAV ESNASINDA SU TÜKETEN ÖĞRENCİLER DAHA YÜKSEK NOT ALIYOR

SINAV ESNASINDA SU TÜKETEN ÖĞRENCİLER DAHA YÜKSEK NOT ALIYOR
       Yeni yapılan bir çalışmaya göre sınav esnasında su tüketen öğrenciler başarılarını yükseltebilirler.
       East London ve Westminster Üniversiteerinden araştırmacılar suyun öğrencilerin hidrate kalmalarını sağlayarak akademik başarılarını yükselttiğini teorize ettiler.
      Araştırmacılar 447 öğrencinin davranışlarını analiz ettiler.Sınava içecek getirip getirmediklerine bakıldı.Eğer öğrenci içecek getirdiyse içeceğin türüne de bakıldı.                                                     
      Araştırmacılar 1.sınıf üniversite öğrencilerine kıyasla üst sınıf öğrencilerinin sınavlara daha çok içecek getirdiğini not ettiler.
      Sonuçlar sınava su getiren öğrencilerin(ve tahminen tükettikleri düşünülüyor)su getirmeyenlere kıyasla daha iyi sonuçlar elde ettikleri ortaya çıktı.Ancak araştırmacılar suyun tüketilip tüktilmediğini kontrol etmemişler.
       “Sonuçlar sadece sınava su getirmenin öğrencilerin notlarında yükselmeyle bağlantılı olduğunu gösteriyor.”diyor çalışmanın öncüsü East London Üniversitesinden Chris Pawson.
      “Bu notlardaki yükselişi açıklayabilecek su tüketimine dayalı birçok fizyolojik ve psikolojik sebep var.”
         Chris su tüketiminin düşünme fonksiyonlarında fizyolojik bir etkiye neden olup daha iyi bir sınav performansına sahip olma olasılığını dile getiriyor.O aynı zamanda sınav performansında negatif etkisi olduğu bilinen endişenin su içerek etkisinin azaldığını teorize ediyor.                
      “Bu açıklamaların daha genişleyebilmesi için gelecek yeni çalışmalar gerekli, ancak açıklama ne olursa olsun öğrencilerin sınav esnasında hidrate kalmaları gerektiği açık.”dedi.

YÜRÜYÜŞ HAFİFTEN ORTA ŞİDDETE KADAR OLAN DEPRESYONLARIN ETKİSİNİ AZALTABİLİR

YÜRÜYÜŞ HAFİFTEN ORTA ŞİDDETE KADAR OLAN DEPRESYONLARIN ETKİSİNİ AZALTABİLİR
Yürüyüş akılsağlığına pozitif bir etkide bulunabilir mi ve depresyonun şiddetiniazaltabilir mi?      
       Bir grup İngiliz bilimadamı  hafiften orta şiddete kadar olan depresyonlarda yürüyüşün herhangi bir etkisinin olup olmadığını görmek için en iyi egzersiz çalışmalarından elde ettikleri bilgileri analiz ettiler.Bulgular yürüyüşün ağır şiddette olmayan depresyonlar için bir tedavi olabileceğini ortaya çıkardı.  
      Araştırmacılar bu sonuçların doğrulanması için daha fazla çalışmaya gerek olduğunu vurguladılar.Bu tarz çalışmalar çok ciddi olmayan depresyon vakalarında antidepresan ilaçların yararlılığını sorgulamaya açması bakımından özellikle önemli.
       Araştırmacılar hafif şiddetten orta şiddete kadar olan depresyonlarda yürüyüşün etkisini araştırmak için 11 veritabanını ve yaklaşık 14,000 makaleyi taradılar.Seçilen çalışmalarda tedavisiz yürüyüş ile yürüyüş ve kognitif davranışsal terapi gibi bir tedavi yöntemi  olanlar karşılaştırılmıştır.Ancak yürüyüş  ile birlikte herhangi bir egzersiz içeren çalışmalar araştırma dışı  bırakıldı.                       
Sadece 8 küçük klinik deneme araştırmacıların kriterlerine uydu.Bu çalışmaların da hepsi yürüyüşün depresyonu azalttığını desteklemedi.Ama bütün çalışmaların verilerini bir araya toplarsak elde ettiğimiz veri yürüyüşün depresyonda önemli bir düşüşe sebep olduğu ortaya çıkmıştır.Araştırmacılar bu analizin bazı kısıtlamaları olduğu işaret ediyorlar. Örneğin analiz edilen çalışmalar oldukça küçük ve sadece 341 katılımcıyı içeriyor.Ayrıca yürüyüş teknikleindede farklılıklar sözkonusu.Kişiler farklı zaman süreleri boyunca(20dk-50dk) ve farklı sıklıklarda(haftada 3-7 kez) yürüyüş faaliyetinde bulunmuşlar.     
        Araştırmanın yetkilileri “yürüyüşün diğer fiziksel aktivitelere göre depresyonu azaltıcı potansiyele sahip”olduğunu söyleyerek sonlandırıyor.

BEKLENTİLERİN ÜZERİMİZDEKİ ETKİSİ

Diger Insanların Dile Dökmedigi Beklentilerinin Bizi Kontrol Etmedeki Etkisi
Biz diğer insanların bizi nasıl gördüklerini hemen anlarız ve bu beklentilere göre davranırız.
     Kendiniz hakkında fikir edinmek için iyi bir örnek diğer insanların farklı yönlerden bizi görme şekilleri hakkında düşünmektir.Çalışma arkadaşlarının, ailenin veya partnerinin senin hakkındaki düşüncelerini bi düşünün.
       Şimdi burada ilginç bir soru var:onların seni nasıl gördükleri hakkındaki bu beklentilere göre nereye kadar oynanabilir?
      Minnesota üniversitesinden Dr. Mark Snyder ve arkadaşları(Snyder et al.,1977)bizim hakkımızdaki diğer insanların beklentilerinin bizim davranışlarımızı nasıl etkilediğine dair bir klasik sosyal psikoloji çalışmasını tamamladılar.Onlar insanların otomatik olarak diğer insanların kendilerini görüş biçimini algıladıklarını ve hemen bu beklenilen davranışları sergilediklerine dair bir ön görüye sezgiye sahip oldular.
Çekimi Hissetmek
        Bu olayı test etmek için araştrmacılar birbirleriyle sadece mikrofonla konuşan erkek ve kız öğrencileri incelediler.İnsanların birbirine karşı basmakalıp bir düşünceye girmelerinin en hızlı yollarından biri kişinin görünüşleridir. İnsanlar otomatikmen kendilerinden daha çekici olan birini daha zeki,daha sosyal ve daha komik esprili olduklarını varsayıyorlar.
        Bu yüzden bunu yönlendirmek için,konuşmadan önce görüşmeye gidecekleri kişinin biyografik bilgilerinin yanı sıra erkeklere bir de fotoğraf verildi.Yarısına çekiciliği 10 üzerinden 8 puan verilmiş bir bayanın fotoğrafı verildi,diğer yarısına ise 10 üzerinden 2 puan verilmiş bir bayanın fotoğrafı.
       Erkekler kadınları görmeden konuşmaya başladılar bu yüzden onlar aslında resimdeki kadınlarla konuşmadıklarını da bilmiyorlardı.Yarısı çekici bir bayanla konuştuklarını umuyorlardı,diğer yarısı ise çekici olmayan bir kadınla konuştuğunu düşünüyordu.Kadınlar bu gerçekle yakınlık kurmaya başladılar ve onların rastgele görevlendirildikleri stereotiplere(basmakalıp belli şekiller) bilinçsiz bi şekilde uydular.Böyle yaparak araştırmacılar kişisel özelliklerin etkisini ortadan kaldırarak beklenti etkisi üzerine yoğunlaşılmış oldu.
          Bağımsız gözlemciler konuşmaların kasetlerini dinlediklerinde çekici kadınlarla konuştuğunu sanan erkeklerle konuşan kadınlar klişeleşmiş bir şekilde çekici insanlarla bağdaştırılmış hareketler gösterdiler:onlar daha canlı coşkulu konuştular ve sohbetten daha çok keyif aldıkları gözüktüğü belirlendi.Burada olan şey erkeklerin kadınlar üzerinde kurdukları klişeye kadınların uymasıydı. Burdan da anlaşılacağı gibi insanlar gerçekten diğer insanlar tarafından nasıl algılandıklarının farkına varıyorlar ve bu beklentilere göre davranışlarını değiştiriyorlar.
          Bu deney sadece çekicilik klişesini yönlendirerek tamamlanmış.Ancak aynı kuralı hayatın birçok farklı alanına uygulayabiliriz.Irk,milliyet ve sınıflar hakkındaki basmakalıp düşünceleri düşün.Bütün bunlar diğer insanların kafasında bizim için cevap vermekten kaçınmanın zor olduğu bir beklenti yaratıyorlar.
Digerlerinin Davranıslarını Degistirmek
     Çeşitli sosyal durumlar karşısında ne kadar farklı bir insan olabileceğimizi anlamada diğer insanların bizden beklentilerinin farkında olmamız direkt bir şekilde ve hemen davranışlarımızı etkilemesi önemli bir aşama.
     Seni son bir düşünceyle bırakıyorum:gerçek dünyadaki sürekli birbirini etkileyen iki insan karşısındakini beklentilerini yükseltebilir yada alçaltabilir. Tabiki bizlerin sadece diğerleri hakkındaki beklentilerimiz üzerinde konrolümüz var.Bu yüzden bu çalışmanın esas değinmek istediği nokta diğerleri hakkında beklentilerimizi değiştirerek bizler onların davranışlarını daha iyiye yada daha kötüye çevirebiliriz.
      

İNSANLARIN İÇTEN İÇE YARATICI DÜŞÜNCELERDEN KORKMALARININ SEBEBİ

İNSANLARIN İÇTEN İÇE YARATICI DÜŞÜNCELERDEN KORKMALARININ SEBEBİ
       Yaratıcı düşüncelerin çoğunlukla reddedilmesinin sebebi benzerlik ve uyumluluk içinde kalma isteğidir.
       Gerçekten toplum yaratıcılığa önem veriyor mu?İnsanlar daha fazla yaratıcı insan daha fazla yaratıcı fikir ve çözüm önerileri istediklerini söylüyorlar, gerçekten de tam olarak istedikleri bu mu?
          Öğretmenler genelde yaratıcı öğrencilerden hoşlanmazlar.Bir araştırmada ilkokul öğretmenlerinin en az hoşlandıkları öğrenci grubunun yaratıcı öğrenciler olduğu ortaya çıktı(Westby & Dawson, 1995) ve bu çalışma tek,yegane bir durum değil.Muhtemelen bu sonucun çıkmasının sebebi yaratıcı öğrencilerin daha rahatsız edici olmaları ve doğal olarak bu öğrencilerin kurallara uymaktan pek hoşlanmamaları.
         Yaratıcı düşüncenin engellenmesi bu tarz yaratıcı kişilerin önlenmesi sadece okulla sınırlı kalmıyor aynı zamanda iş,endüstri ve akademik dünyadada önü kapatılıyor.Organizasyon liderleri  yaratıcı fikirler istediklerini söyleselerde, yaratıcılık benzerlik ve uyumluluk içinde kalma isteğinden dolayı reddediliyor. (Staw, 1995 cited in Mueller et al., 2011).
YARATICILIĞA KARŞI BİLİNÇDIŞI BİR ÖNYARGI
       İnsanların yaratıcılık hakkında söyledikleri ve bilinçdışında onun hakkında düşündükleri arasındaki kopukluğu geçenlerde bilimadamları test ettiler. (Mueller et al. 2011).
       Bilimadamları bilinç altındaki yada gizli ırkçılığı elde eden testleri kullandılar.Irkçılığın nerdeyse herkes tarafından bilinen yanlış birşey olmasına rağmen,psikologlar bu testleri kullanarak  bazı insanlarda gizli yada bilinçaltında kalmış ırkçılığı ölçebilmekteler.Bu kez ise bu testler ırkçılık yerine yaratıcılığa karşı önyargıları ölçmek için kullanıldı.
        İki deney sonunda Mueller ve arkadaşları insanların kendilerini belirsiz hissettiklerinde :
*Yaratıcı fikirler hakkında daha çok negatif düşüncelere sahip olduklarını
*ve yaratıcı düşünceleri onaylamakta daha zorlandıklarını buldular.
         Bu bulgular “insanlar yaratıcı fikirlerden hoşlanmazlar çünkü bu düşünceler belirsizliği arttırırlar.”düşüncesini desteklemektedir.Düşünüş şekli şu şekilde gitmektedir:Bizler önceden beri yaptığımız şeylerin nasıl yapılacağını biliyoruz, alışkınız ama yeni şeyler ise bir gizem.Nasıl başaracağız bunu?Bu şey pratik mi?Ne yanlış gidebilir?diye devam etmekte sorular…
         İnsanlar belirsizlikten hoşlanmazlar,belirsizlik genellikle bizlerin kaçındığı sıkıntılı bir durumdur.Malesef yaratıcılık tanımı itibariyle belirsizliği gerektirir.Çünkü biz daha once yapılmamışı yeni birşeyi deniyoruz.
        Bizler bir yandan “yaratıcılık iyidir ve ondan daha fazla istiyoruz”deriz bir yandan da pratik olmadığı için yaratıcı fikirleri reddederiz.
        İnsanlar ne kadar belirsizlik hissederlerse yaratıcı fikirleri kabul etmekte o kadar zorlanırlar.Bu yüzden toplum olarak kafamızı kuma gömmeyi bırakmalıyız,sadece belirsizlik hissinden kaçmak için aynı şeyleri yapıp durmaya bir son vermeliyiz.
        Bunun yerine belirsizliği kucaklamalıyız çünkü sadece şüphe durduğumuzda belirsiz olduğumuzda yeni bir alanda olduğumuzdan emin olabiliriz.




22 Nisan 2012 Pazar

KARANLIK KALPLERİMİZ

Bizim Karanlık Kalplerimiz:Stanford Hapishanesi Deneyi
       Deney bi romana,iki filme,sayısız TV programına ve hatta bir de müzik grubuna ilham kaynağı oldu.
En kötü fiiller hapishane havasında zehirli otlar gibi büyürler.”
     En iyi psikolojik çalışmalar“bir insanı ne şeytan yapar?iyi bir insan şeytani fiillerde bulunabilir mi?bulunabilirse insanları çizgiyi geçmesini sağlayan şey ne?Burada geçildiği takdirde şeytanı harekete geçirecek bir nokta mevcut mu?Bulunduğumuz durumlarda davranışlarımızı belirleyen bir şey var mı?gibi insan doğası hakkındaki modası geçmeyen sorular sorar.
     En iyi sosyal psikoloji araştırması adayı ünlü Stanford hapishanesi denelunyi buğumuz durumların gücünü tartışmaya çıkardı.(Zimbardo,1971)Deney sadece bir romana,iki filme,sayısız TV programına ve bir müzik grubuna ilham olmak dışında aynı zamanda alında bir ilk.
Mahkumlar ve Muhafızlar
     Fikir basitti:Amaç sıradan insanların,seçilmiş en sağlıklı ve”normal” olanların hayat rollerindeki radikal bir değişikliğe nasıl bir cevap vereceğini görmekti.Yarısı muhafız oldular,diğer yarısı da onların mahkumları.Bu deneyin etkili olması için gerçek muhafız ve mahkumların deneyimlerine yakın olması gerekliydi ve yarım ölçümler yoktu bu deneyde.”Mahkumlar” sireni çalan bir polis arabası tarafından normal günlük işlerine günlük hayatlarına devam ederlerken tutuklandılar.Sonra parmak izleri alındı,gözleri bağlandı ve bir hücreye konuldular.Daha sonra soyuldular,üstleri arandı,bir üniforma verildi bir de numara ve ayaklarından birine de zincir.
     Diğer katılımcılarsa üniforma giyen ve ellerine silah verilen muhafızlara dönüştüler.Bir Stanford üniversitesinin binasının bodrumunda bir hapishane kurulmuş oldu.
       Ve böylece deney başlamış oldu.
İsyan Var
      Mahkumlar ikinci güne,hapis tutulmalarına karşı isyan etmeye başlamalarına dek sessizlerdi.Muhafızların misillemesi hızlı ve zalimceydi.Mahkumları soydular,yatakları hapishaneden çıkardılar ve isyanın liderini tek kişilik bir hücreye koyup mahkumlara rahatsızlık vermeye başladılar.
      Bir süre sonra mahkumlar muhafızlara kör bi itaatle yaklaşmaya başladılar.Katılımcılar sadece birkaç günlük gerçek hayat oyunundan sonra kendi eski kimliklerinin silindiğini hissetmeye başladıklarını ifade ettiler.Onlar üstlerindeki numaralar olmuşlardı.Muhafızlarda rollerine kendilerini iyice kaptırmışlardı mahkumlara hakaret ederek onları kullanarak.
      Hatta başaraştırmacı,Philip Zimbardo,kendini idare memuru rolüne kaptırdığını ifade ediyor.Gerçekten,Zimbardo deneyinin en güçlü sonucunun kendisinin katılımcılarının sağlığını düşünmesi gereken birinden çok katı bir idare memuruna dönüşümü olduğunu düşünüyor.
Rolünü Oynama
      Zimbardonun çalışma arkadaşlarından biri duruma müdahele ettiğinde deney nihayetinde bitmişti.Toplamda planlanan 14 günden sadece 6sı tamamlanabildi.Önceden pasifist bulunan kişiler bir muhafız olarak aşağılayıcı ve mahkumlara karşı şiddet yanlısı oldular ve bazıları da bundan hoşlandığını belirttiler.Bu sırada mahkumlar da duygusal bi çöküntünün klasik işaretlerini göstermeye başladılar.5 tanesi deneyin bitirilmesini beklemeden ayrılmak zorunda kaldılar.Katılımcıların davranışlarının psikolojik açıklaması kendilerine verilen rolleri üstlenmeye başlamaları.Buna üstü kapalı sosyal normları kendimizi adapte etmemiz de dahil.Bu sosyal normlar bu araştırmada şu şekilde:muhafızlar otoriter olmalı ve mahkumlar köle gibi davranırken ve cezalarını çekerlerken muhafızlar onlara kötü davranmalı gibi normlar.Kaçınılmaz olarak bu araştırma birsürü eleştiri çekti kendine etik olmadığı gerekçesiyle,çok küçük bir grup insanı içerdiği ve ekolojik uygunluğu olmadığı gerekçesiyle vs vs.Deneyin insan davranışlarının içgörüsünü yansıtmasını inkar etmek zor olmasına rağmen,Abu Ghraib hapishanesinde yaşanan bazı kötü durumların oluşmasının nedeni hakkında bize bazı ipuçları bazı açıklamalar verebilir.
Rikers Adası
     Bu deney gerçek hapishanelerde neler olduğuna dair bir ayna tutabilir mi? Muhtemelen.Inside Rikers:Stories from the World’s Largest Penal Colony de yazan Jennifer Wynn New York şehrinin en büyük cezai topluluğundan bir muhafızlarla röportaj yaptı.Baş muhafız muhafızların kolayca tutuklulara kötü davranmaya alıştıklarını söylüyor.Bunun işin bir parçası olduğunu ve buna direnç bağışıklık kazandıklarını ifade ediyor.Bazıları onların işte nasıl bu kadar değiştiklerini anlayamayabilirler.Bir bölümde mahkumlara uygulanan şiddetin derecesi gerçekten çok kötü.Bu bölümün ismi Rikersin Merkezi Cezalandırıcı Ayrım Bölümü.Nerdeyse bir düzine muhafız tutuklulara saldırmaktan cezalandırıldılar 1995 yılında.Nihayetinde tutuklular tazminat olarak 1.6 milyon dolar para  aldılar.Bu sadece bir örnek.

BEKLENTİLERİN ÜZERİMİZDEKİ ETKİSİ

Diger Insanların Dile Dökmedigi Beklentilerinin Bizi Kontrol Etmedeki Etkisi
Biz diğer insanların bizi nasıl gördüklerini hemen anlarız ve bu beklentilere göre davranırız.
     Kendiniz hakkında fikir edinmek için iyi bir örnek diğer insanların farklı yönlerden bizi görme şekilleri hakkında düşünmektir.Çalışma arkadaşlarının, ailenin veya partnerinin senin hakkındaki düşüncelerini bi düşünün.
       Şimdi burada ilginç bir soru var:onların seni nasıl gördükleri hakkındaki bu beklentilere göre nereye kadar oynanabilir?
      Minnesota üniversitesinden Dr. Mark Snyder ve arkadaşları(Snyder et al.,1977)bizim hakkımızdaki diğer insanların beklentilerinin bizim davranışlarımızı nasıl etkilediğine dair bir klasik sosyal psikoloji çalışmasını tamamladılar.Onlar insanların otomatik olarak diğer insanların kendilerini görüş biçimini algıladıklarını ve hemen bu beklenilen davranışları sergilediklerine dair bir ön görüye sezgiye sahip oldular.
Çekimi Hissetmek
        Bu olayı test etmek için araştrmacılar birbirleriyle sadece mikrofonla konuşan erkek ve kız öğrencileri incelediler.İnsanların birbirine karşı basmakalıp bir düşünceye girmelerinin en hızlı yollarından biri kişinin görünüşleridir. İnsanlar otomatikmen kendilerinden daha çekici olan birini daha zeki,daha sosyal ve daha komik esprili olduklarını varsayıyorlar.
        Bu yüzden bunu yönlendirmek için,konuşmadan önce görüşmeye gidecekleri kişinin biyografik bilgilerinin yanı sıra erkeklere bir de fotoğraf verildi.Yarısına çekiciliği 10 üzerinden 8 puan verilmiş bir bayanın fotoğrafı verildi,diğer yarısına ise 10 üzerinden 2 puan verilmiş bir bayanın fotoğrafı.
       Erkekler kadınları görmeden konuşmaya başladılar bu yüzden onlar aslında resimdeki kadınlarla konuşmadıklarını da bilmiyorlardı.Yarısı çekici bir bayanla konuştuklarını umuyorlardı,diğer yarısı ise çekici olmayan bir kadınla konuştuğunu düşünüyordu.Kadınlar bu gerçekle yakınlık kurmaya başladılar ve onların rastgele görevlendirildikleri stereotiplere(basmakalıp belli şekiller) bilinçsiz bi şekilde uydular.Böyle yaparak araştırmacılar kişisel özelliklerin etkisini ortadan kaldırarak beklenti etkisi üzerine yoğunlaşılmış oldu.
          Bağımsız gözlemciler konuşmaların kasetlerini dinlediklerinde çekici kadınlarla konuştuğunu sanan erkeklerle konuşan kadınlar klişeleşmiş bir şekilde çekici insanlarla bağdaştırılmış hareketler gösterdiler:onlar daha canlı coşkulu konuştular ve sohbetten daha çok keyif aldıkları gözüktüğü belirlendi.Burada olan şey erkeklerin kadınlar üzerinde kurdukları klişeye kadınların uymasıydı. Burdan da anlaşılacağı gibi insanlar gerçekten diğer insanlar tarafından nasıl algılandıklarının farkına varıyorlar ve bu beklentilere göre davranışlarını değiştiriyorlar.
          Bu deney sadece çekicilik klişesini yönlendirerek tamamlanmış.Ancak aynı kuralı hayatın birçok farklı alanına uygulayabiliriz.Irk,milliyet ve sınıflar hakkındaki basmakalıp düşünceleri düşün.Bütün bunlar diğer insanların kafasında bizim için cevap vermekten kaçınmanın zor olduğu bir beklenti yaratıyorlar.
Digerlerinin Davranıslarını Degistirmek
     Çeşitli sosyal durumlar karşısında ne kadar farklı bir insan olabileceğimizi anlamada diğer insanların bizden beklentilerinin farkında olmamız direkt bir şekilde ve hemen davranışlarımızı etkilemesi önemli bir aşama.
     Seni son bir düşünceyle bırakıyorum:gerçek dünyadaki sürekli birbirini etkileyen iki insan karşısındakini beklentilerini yükseltebilir yada alçaltabilir. Tabiki bizlerin sadece diğerleri hakkındaki beklentilerimiz üzerinde konrolümüz var.Bu yüzden bu çalışmanın esas değinmek istediği nokta diğerleri hakkında beklentilerimizi değiştirerek bizler onların davranışlarını daha iyiye yada daha kötüye çevirebiliriz.
      

BUKALEMUN ETKİSİ

Bukalemun Etkisi

Başka insanların vücut dillerini taklit etmek,gerçekten onların bizden hoşlanmasını sağlar mı?
        Kişisel gelişim kitapları,magazin makaleleri ve ikna kılavuzları sıklıkla beden dilini taklit etmenin diğer insanların bizden hoşlanma katsayısını arttırabileceğini söylüyorlar.Gerçekten mimiklerin diğerlerin bizden hoşlanmasını sağlayan bir özelliği var mı veya mimik başarılı sosyal ilişkilerin sonucu ortaya çıkan bir şey mi?
       Uzun zamandır insanların beden dilini taklit etmenin hoşlanmayı arttırdığından şüphelenilse de,bu etki Chartrand ve Bargh(1999)ın yaptığı birtakım deneylere kadar titiz bir çalışma yapılmamıştı.Onlar bu konuya ilişkin 3 soru sordular:
1.İnsanlar otomatikmen diğerlerini hatta yabancıları taklit ederler mi?
2.Mimik hoşlanmayı arttırır mı?
3.Daha geniş bir bakış açısına sahip olanlar daha fazla mı bukalemun etkisi gösterirler?
Insanlar Otomatikmen Digerlerini Hatta Yabancıları Taklit Ederler mi?
Yapı:Onların bukalemun etkisi olarak adlandırdıkları şeyi test etmek için ilk çalışmalarında 78 katılımcı işinin uzmanı bir kişiyle bir sohbete oturtuldular.Bu uzman kişilere sistematik bir şekilde tavırlarını değiştirmeleri söylendi.Bazıları daha güleryüzlü bazıları daha dokunaklı bazıları da foot wagglediler.???????
Sonuç:Evet katılımcılar doğal bir şekilde uzmanı taklit ettiler.(daha henüz yeni karşılaştıkları kişileri)Katılımcıların yüzleri gülen,dokunaklı yada foot waggling???? olarak ölçüldü.Dokunaklı yüz sadece %20ye çıkabildi ancak foot waggling ölçüsü etkileyici bir %50 oranına ulaştı katılımcılar farklı bir foot wagglerdan etkilendikleri zamanda.
Mimik Hoslanmayı Arttırır mı?
Chartrand ve Bargh ikinci deneyde ise bütün bu foot waggling ve dokunaklı yüz ifadelerinin gerçek bir kullanımı olup olmadığını yada sadece sosyal ilişkilerin bir sonucu mu olduğunu görmek istediler.
Yapı:78 katılımcı yine bir uzmanla bir fotoğraf hakkında sohbet etmek için oturtuldular.Uzman bazı katılımcıların vücut dilini taklit etti bir kısmını ise etmedi.Daha sonra katılımcılara uzmanla olan sohbetinin ilişkinin yumuşaklığını ve ne kadar hoşlandıklarını 1 den 9a kadar numaralarla ölçmeleri istendi.
Sonuç:Mimikler gerçekten hoşlanmayı arttırdı.Denekler vücut dilleri taklit edildiğinde ortala 6.62 hoşlanma puanına ulaştılar.(6.76 da yumuşaklık puanı)
Onlara mimik sergilenmediğinde katılımcılar uzmana 5.91 hoşlanma puanı verdiler uzmana.(6.02 yumuşaklık puanı)Çok büyük bir farkın olmadığını söyleyebilirsin ama hala çoğu insanın farkına bile varmadığı davranışlarda ölçülebilir bir fark var.
Daha genis bir bakıs açısına sahip olanlar daha fazla mı bukalemun etkisi gösterirler?
Bizler birbirimizden farklı olduğumuzdan beri bazı insanlar mimik hareketlerine, bunları algılamaya daha yatkınlar diğer bazı insanlara göre.Ancak ne tarz psikolojik özellikler bunu etkiler?
Yapı:55 öğrenci empati ölçümü ile bakış açısı anketi doldurdular.Sonra yine bir uzmanın karşısına oturtuldular yine aynı yüz ifadelerini ve foot waggleı kullanarak.
Sonuç:Geniş bakış açısına sahip katılımcılar %30 oranında yüzlerini ovalamayı (face rubbing?)ve foot waggling yaklaşık %50 oranında arttırdılar düşük perspektifli olanlara göre.İnsanlar arasındaki empatik endişe farkının her nasılsa mimik üzerinde etkisi yok.Bu durum bakış açısının öğrenmeye ilişkin içeriğinin mimik üzerinde duygusal durumdan çok daha etkili olduğunu ortaya çıkardı.


NOBEL ÖDÜLLÜ RİSK ÜZERİNE YAPILMIŞ ÇALIŞMA

Nobel Ödüllü Riskli Durumlardaki Karar Mekanizması Çalışması
Riskli durumlarda insanların ilginç karar verme mekanizmaları açığa çıkıyor.
      Daniel Kahneman ve Amos Tversky insanların riskli durumlarda açığa çıkan ilginç karar verme mekanizmalarına ilgi gösterdiler.
      Bir örnek vermek gerekirse,10 sterline eğer attığımız parada senin istediğin taraf gelirse(yazı yada tura) 20 sterlin kazanmak istermisin?%50 10 sterlin kaybetme olasılığın var,bir %50 de 20 sterlin kazanma şansın.Bu bahse girmek için güzel bir teklife benziyor ancak çalışmalar gösteriyor ki insanlar bu bahse girmeye pek istekli değiller.Neden?
Zenginlikteki Değişim
         Kahneman ve Tversky(1979)nin çığıraçan çalışmaları yayınlanmadan önce,karar mekanizmaları genelde toplam çıkarla varlıkla bağlantılı olduğu düşünülüyordu. Bir bahse girmeye kalktığımızda bizi genelde ona çeken şey kazandıracağı servet.Bu açık,kaybetmek zorunda olduğundan çok daha fazla kazanma durumumuz var.Öyleyse neden isteksiziz bahis konusunda?
       “ Aslında insanlar karar verme mekanizmalarını kazandıracağı servete göre dayandırıyorlar.”Kahneman ve Tverskynin önerdikleri bu.Gerçekten insanlar küçük riskler konusunda zarar,kazanç ve nötr netice gibi kavramlarla düşünüyorlar.Aslında insanlar karar verme mekanizmalarını kazandıracağı servete göre dayandırıyorlar.Ama bu insanların bahse girme konusunda neden çekimser kaldıkları konusunu tam olarak açıklamıyor.Burada başka bir muamma var.
      Para çevirme olayında olduğu gibi düşük riskli durumlarda,insanlarda 10 sterlin kaybetme fikri 20 sterlin kazanma şansı çekiciliğini yok ediyor.Çalışmalar gösteriyor ki 10 sterlinini riske etmeden önce 30 sterlin kazanma şansını elde etmeye ihtiyacı olduklarını söylüyorlar.
       Kişiler bazı durumlarda birşeyleri riske etme konusunda mantıksız bir isteksizlik gösterebilirlerken,aynı zamanda onlar bazı durumlarda da riskli durumlara girme eğilimi de gösterebiliyorlar.
        Düşün ki iki seçenekten birisini seçmek zorundasın.Bu iki seçenekten birinde %85 1000 sterlin kaybetme olasılığı,%15 de hiçbirşey kaybetmeme durumu mevcut.İkincisinde ise %100 800 sterlin kaybetme durumu var.Çok fazla seçenek yok değil mi?Şuan sert bi kayaya çarptın.Bazen zararlarımızı kesmek zorundayız.
         “Kaybetme potansiyeli olduğunda insanlar birden risk almayı seçerler.” Matematiğe göre kesinlikle 800 sterlin kayıbı seçmeliyiz ama çoğu insan bunu yapmıyor.Çoğu kişi riske atmayı seçiyor.Kaybetme potansiyeli olduğunda insanlar birden risk almayı seçerler.Risk gözlemcisi olurlar.Kazanma potansiyeli olduğunda insanlar hala risk almaya pek yanaşmazlar.
Oluşan Önyargılar
        İnsanların riskli durumlarda nasıl davrandıkları konusundaki Kahneman ve Tverskynin olasılık teorisi olarak adlandırdıkları bu düşünce şekli ikinci bir içgörüye sahip.Bunlar riske karşı isteksizlik durumunu ve üstte anlatıldığı gibi risk alma durumlarını içerir.
         Onların fark ettikleri riskli durumun şekline bağlı olarak insanlar farklı davranıyorlar.Unutma bir risk kaybetme terimleri üstüne kurulduysa,insanlar daha fazla riske yanaşma eğilimindeler ve kazanma terimleriyle ifade edilirse, insanlar risk konusunda daha mesafeli davranıyorlar.
       Onların klasik örneği şu kurgusal durumu içeriyor:
        “Varsayalım ki senin ülken 600 kişinin ölümüne sebebiyet verecek bir hastalığın patlamasına hazırlanıyor.Eğer program A uygulanırsa tam 200 kişi kurtulacak.Program B uygulanırsa 1/3 olasılıkla 600 insan kurtulacak ve 2/3 olasılıkla da hiçbir insan kurtulmayacaktı.”
         Burada risk durumu kazanç terimleri tarafından ifade edildiğinde insanların A seçeneğini seçme yüzdeleri %72 idi.Aşağıda yine aynı olay ifade edildi fakat bu kez zarar kaybetme terimleri üzerinden yapıldı.
         “Varsayalım ki senin ülken 600 kişinin ölümüne sebebiyet verecek bir hastalığın patlamasına hazırlanıyor.Eğer program A uygulanırsa,tam 400 kişi ölecek.Eğer program B uygulanırsa 1/3 olasılıkla hiç kimse ölmeyecek ve 2/3 oasılıkla da 600 kişi ölecek.”
        Şimdi ise çoğu kişi(%78) program Byi seçti.Çünkü problem zarar terimleri üzerinden gösterildi.İnsanlar birden risk almayı tercih ettiler.Aslında iki duruma da baktığımızda göreceğiz matematiksel olarak durumlar benzer.Buradan anlaşılıyor ki insanların kararlarını problemin sunuluş biçimi ciddi bir şekilde etkiliyor.Bu etkiye aksini tercih etme denir.
Şimdi Gerçek Dünyaya Dönelim
       Birkaç dakika bu tarz problemleri düşündükten sonra,bu soyut nedenin gerçek hayata yansımasının nasıl olabileceğini insan merak ediyor.Kahneman ve Tversky bu konu hakkında çok tartışıldılar ve Nobel ödül komitesi kabul etti.
         “Hergün hayatımızda sayısız kumar,risk mevcut.Bahis örnekleri insanların riskli durumlarda nasıl karar verdiklerini anlamak için verilmiştir.Kahneman ve Tverskynin çalışmaları insanların hergün hayatlarında verdikleri ilginç kararları anlamaya yönelik birsürü mesaj içeriyor.
         Bu yüzden acı veren bir karar verme aşamasında kaybetme terimleri üzerinden düşüneceğimize bunu kazanç terimleri üzerinden yorumlamaya çalışmalarının içgörüsünü anlamaya yardımcı olacaktır.İnsanlar bizim düşündüğümüz kadar mantıklı değillerdir.

PİŞMANLIK VE GELECEK

Pişmanlığın Geleceğimizi Şekillendirmedeki Şaşırtıcı Gücü
     İnsanlar piyango biletlerini değiştirmek konusunda isteksiz davranırken, kalemlerini mutlu bir şekilde değiş tokuş edebilirler bu neden böyle?
     Pişmanlık belki çok güçlü bir duygu listesi ortaya çıkarmaz.Belki öfke, kıskançlık,mutluluk,üzgün olma ve İngilizler için utanç duygusunu içerir.
     Bizler pişmanlık düşüncesini genelde geriye bakma durumu olarak düşünüyoruz.Bizler partnerimize bir kavganın ateşi sırasında söylediğimiz kötü bir sözden, zamanında okulda yeterince çalışmadığımızdan,yada bir arkadaşımıza nasıl davrandığımız gibi geçmişteki olaylar hakkında pişmanlık duygusunu tadarız.Bu düşünceden hareketle belki gereksiz olduğunu söleyebilirsin:değiştiremeyeceğim bir şey için neden pişman olayım?
      Ancak pişmanlık sadece geriye bakan bir duygu değil aynı zamanda ileriye de dönük bakar ve şimdi burada bizim davranışlarımızı etkileyen korkunç derecede etkileyen çok güçlü bir duygu olabilir.Bu böyle.Çünkü biz gelecekte doğal olarak kaçınmaya çalıştığımız bir pişmanlık duygusu yaşamayı umma durumumuz var. Benim favori örneğim piyango biletleri ve kalemler hakkındaki basit bir çalışma.
Sen Biletini Değiş Tokuş Edermiydin?
      Bu çalışmada katılımcılara piyango bileleri verildi.Fakat biletler gerçek değillerdi araştırmacılar tarafından organize edilmiş,yani içlerinden biri piyangoyu kazanabilir.Sonra onlara ellerindeki biletleri kazanma ihtimali olan başka biletlerle değiştirmeleri istenildi.(Bar-Hillel&Neter,1996)Onların biletlerini değiştirmeye cesaretlendirmek için onlara lezzetli çikolatalı tatlılar ikram edildi.Biletler arasında bir fark olmamasına rağmen ve özendirici olsun diye iyi bir muamele mevcutken katılımcıların %50sinden daha azı buna katıldı.
      Sonra farklı katılımcılarla bu deney tekrarlandı fakat bu kez piyango biletleri yerine kalemler kullanıldı.Önceden olduğu gibi değiş tokuş etmeleri için küçük özendirici bir ikramda bulunuldu.Bu durumda katılımcıların %90ı değiştirmeye katıldılar.
      Bu büyük fark neden?
      Neler olduğuna gelecek olursak bir kalem sadece bir kalemdir fakat bir piyango bileti sadece bir piyango bileti değildir.Bütün kalemler birbirine benzerdir fakat piyango biletlerinden sadece bir tanesi kazanacaktır.Gerçi sonuçtan önce her biri aynı şansa sahip kazanma konusunda.Bunun manası bizler hayal gücümüzü kullanıp gelecekteki olası durumları tasarlayarak muhtemel sonuçlar hakkında düşündüğümüzdür.
      Eğer bizim değiştirmeye karar verdiğimiz piyango bileti değiştirdikten sonra piyango ona çıkarsa nolur o zaman?Nasıl hissederiz sonra?İşte bu beklenilen umulan pişmanlık duygusu bizi değiş tokuş yapmaktan alıkoyar.
Bazı Pişmanlıklarım
     İlginç olan bazı psikologlar arasında beklenilen umulan pişmanlığın yanlış tercih yaptığımızda duyduğumuz pişmanlıktan daha kuvvetli olduğu yönünde tartışmalar mevcut.
      Beklenilen pişmanlık duygusu bizi risklerden kaçınmamıza sebep olan,beklentilerimizi düşüren ve bizi ilginç,yeni deneyimlerden uzaklaştırıp tanıdık bilindik yollara kaydıran kuvvetli bir duygu.
      İnsanlar bazen hiçbir pişmanlıkları olmadığına dair şeyler söyleyip böbürlenirler.Gerçi ben böyle bir şeye inanmıyorum açıkcası.Onları beklediğim umduğum hiçbir pişmanlığım yok derken görsek aslında daha iyi olurdu.İşte bu gurur duyulacak bir şey.Geçmiş gitmiş bitmiş olmasına rağmen,biz hala geleceğimizi şekillendirme şansına sahibiz.